Pagina's

27 juni, 2014

Sebastian

Sen kimsin?

Ye beni Sebastian. Al beni SEBOO. Söyle ona kimse benim gibi onu sevmeyecek Sebastian. Gel Sebastian, git Sebastian, Ali'ye söyle arasın beni Seb! Sen kimsin Sebastian? Nesin sen? Olsun yine de gel sen. Seviyorum de Sebastian. Dönse de çok geç artık be Sebastian (Her gece yazsın diye duâ etti). Bu Sebastian kim? Herhangi biri mi yoksa insanların hayal ürünü mü? Veya bizim söyleyemediğimizi Sebastian söylediği için mi bukadar seviyoruz onu? Veya sevmek istiyoruz?

Şimdi anlatmak istediğim bir hikaye değil. Bugün bir hikaye değil de bir kere sadece düşündüklerimi yazsam? Sebastian, who the fuck are you? Tamam bukadar dı. Haydi. Bitti. Yazacağımı yazdım yani who the fuck dedim. Hadi artık hadi.

Sevgili Sebastian, in misin cin misin bilelim ona göre hareket edelim. İnsanlar bazen dile getiremediklerini Sebastian getiriyor muhtemelen, bu yüzden onu sık sık kullanıyoruz. Mesela ben Ali'ye gidip "Dönsen de artık çok geç Ali" diyemediğim için evren ile haber yolluyorum. Evren anlıyor musun. Havadan yolluyorum. Sebastianı devreye sokuyorum "Gel Sebastian sok şu lafı ona" dercesine. Ali de "Bu ne diyor lan? Sebastian kim?! Hemen sevgili buldu bak" diye düşünmüyor. Ali benim sadece kafayı yediğimi "Sebastian ile kafayı buldu iyi ki de ayrılmışım arkadaş" düşünüyor.
Yani peki neden Sebastian ama Ayşe, Fatma, Asu, Ahmet, Hüsnü, Cemal değil de Sebastian? George gibi, Clooney gibi. Şimdi özet geçiyorum, Sebastian aslında bir kız, kızın adı Sibel. Kısaltması Sebo. Bu Sibel baktı "Ulan aşk acısından geberip gideceğim ben Sebastian diye birini çıkarayım" böylece adına uygun bir eş buldu: Sebastian. Onu anlatıyor. Onu andırıyor. Onu seviyor onunla ilgileniyor. Tabiiki bu dediklerim doğru değil. Sibel kim, Sebastian kim? Yani aslında bu Sebastianı çıkaran herhangi biri çok mantıklı bir şey çıkarmış. İnsanların dile getiremediğini, o getiriyor. Mesela ben "Senin ben sülalene tüküreyim karaktersiz bok" diyemediğim için "Söyle ona Sebastian, sülalesine tüküreyim karaktersizin boku" diyor o, ben değil. Yani Allah bu Sebastiandan razı olsun. Ben günaha değil, Sebastian giriyor. O söylüyor, ben değil. O evrene yolluyor benim hiç alakam yok yani benim suçum bile yok. Yani bu dünyanın bir de öteki tarafı var "Şüşü sen ne söyledin öyle? Günah!" ... "VALLAHA BİLLAHA BEN SÖYLEMEDİM, O SÖYLEDİ" ... "O kim?" ... "SEBASTİAN!". Status: Yanıyor alev alev.
Sebastian konu olunca herşey çok komik aslında. İnsanlara söyleyemediğimiz kelimeler veya sözleri hep Sebastian söylüyor. Yeri geldiğin de aşk acısı yeri geldiğin de ise herkesten nefret ediyor. Böyle bakınca Sebastian dünyanın kazığını arkadaşlarından yedi ki örnek o örnek. Onca insan sövse ve saysa bile, Sebastian herşeye kabul. Hep tek o. Bazen biz bile yalnızlığı kabul edemiyoruz. "Olsun lan, ben olmasam Sebastian var" ... "Kafayı yemiş bu, kalk biz gidelim Ahu hadi kalk" dersin. Sebastian ile kafayı bozan var mıdır acaba? Veya harbiden mesajlar istenilen kişiye ulaşılıyor mudur. Veya Sebastian değil de sen sadece kendin gibi davran "Karaktersiz olan çok insan var SEBASTİAN" ... "HEY GİDİ HEY SEBOOO" ... "NE ÇEKTİM ANASINI SATAYIM YAA". İnsan harbiden psikolojikmen daralır lan. Ruhmen bozulur arkadaş. Sebastian ile kafa yenilir mi hiç? Hayal ürünü lan o. Sen yalnızsan ben ne yapabilirim? Harbiden ömrünü Sebastian ile geçiren insanlar var "Olm ben lafı Sebastian ile sokacam sana sen dur" dersin ardından instagrama "SOR BAKALIM SEBASTİAN, SOKTUĞU LAFLAR ACABA BENİM UMRUMDA MI?" (Excuse me?) Ali sanki beni aradı. Aramaz çünkü Ali diye biri yok anlıyor musun. Benim Sebastianım, Ali. En azından isim mantıklı geliyor. Hani gerçekçi anlıyor musun. Bir gün karşıma biri "Ben senin Alinim" dese, inanırım o derece, ama biri bana gelip "Ben senin Sebastiyanınım dese "Dalga mı geçiyon lan keko?" derim. Ali daha güzel bence. "Söyle ona Ali, kuaförden yeni çıkmış saçı hiç olmamış" ... HEEHH? YUH.

Biz insanlar nereye gidiyoruz böyle? Git çocuğa derdini söyle arkadaş. Git söyle ona açık açık "Bok var da yazmıyorsun WhastApp da" diye. Artist artist geliyon quote yapıyon "Söyle ona Sebastian yazsın bana WhatsApp da" diyon. Ulan sanki anlamıyoz. Sanki biz safız. Biz the cahil of te world. Biz bilmiyoz sanki yazmasını. İSTEMİYOZ. Yazmayan yazmasın, sonradan "sen yazmadın diye ben yazmadım" diye mesaj atarlar Sebastiyanı devreye sokarsın.

Neyse bana sorarsanız Sebastian çoğu insan direkt olamadığından dolayı ortaya çıkan bir hayal ürünü ama ayrı zaman da çoğu insanın diğer yarısı/iç sesi gibi bir şey. Bence yok ya, Sebastian psikolojisi bozuk olan insanların ruh hali. Bizim millet baya depresyon da, hepsi bu kafayla bakılırsa: "BUNALIMDAYIZ SEBASTİAN".
Ali mi? Ali benim her şeyim. Gerçek olsa dünyam olacak ya neyse...

Sen şimdi ciddi ciddi bu hikayeyi Sebastian uğruna okudun ahfkjgkfga.
Allah bize akıl fikir ve Sebastian gibi bir dost versin.

Gözlerine sağlık SEBOO,
Hatta yüzün de ki o gülücük için teşekkür ederim.

Güzel günler göreceğiz Sebastian,
Şüheda Özyar


NOT: Bir gün karşılıklı papatya çayı içeceğiz, biliyorum.

Bu nedir arkadaş?:

25 juni, 2014

Kendi kendime

Kendi kendime konuşmayı çok seviyorum, anlatamam yani o derece.

Kulaklıklarımı taktığım gibi biri arar. Konuştuğun gibi de biri sana dön dön bakar hani "Bu geri zekalı da ne diye kendi kendine konuşuyor" diye. BU DÜNYA'DA EN SON KENDİ KENDİNE KONUŞACAK OLAN TEK İNSAN BENİM Bİ KERE. Okadar yokluktan başımızı vurmadık henüz. Harbiden kendi kendime konuştuğumu düşünüyorlar. Benimde arkadaşlarım var lan, yani yarım senede bir arayıp soruyorlar bi kere.

Kendi kendimize konuştuğumuz zamanlar var. Hep annemin yüzünden. Örnek o. Mutfakta saatlerce, yıllarca, bi asır lan bi asır boyunca kendi kendine konuşur mu bir insan? Hadi dedikleri mantıklı olsa anlayacağım ama mantıklı değil abi. İki kelimsinden biri "Kimse bana yardım etmiyor,, anca kendi rahatlıkları, herşey hazır önlerine gelsin istiyorlar" (7637624x sordum ki "anne yardım lazım mı?" diye, YOK dedi NAPİM? ÇAY MI İÇİM NAPİM?) ... "Hepsi babalarına çekmiş," duyanda babamın suç işlediğini şanar ama dünya tatlısı adam ya. Anneme göre ona çektiğim dönemler sadece okulda yüksek not aldığım zamanlar veya diplomayı aldığım zaman "İşte tam ben" diyor. Dışarı çıkmak istediğim zaman, yemeğe gittiğim zaman, akşam eve geç geldiğim zaman, istediği huyu sergilemediğim zaman hep babama çekiyorum ki seviyorum ben o adamı ya. Nekadar'da çok çekmişim sana, örneksin. Terapi gibi hissediyor kendini galiba. Mutfakta lan mutfakta. Yıllarca konuşuyor, yıllarca kendi terapisini kendisi uyguluyor. Ben kendime terapi uygulasam, benim terapimi örnek alan herkes ve ben dahil kafayı buluruz. Yeriz kafayı yani, açık açık baya baya.

Hiç çalmayan telefonum o gün çalası gelmiş. Bence eskiler daha güzel. WhatsApp olmayınca birine haber vermek için bir birimizi arardık. Çok arayanım var dı o zamanlar. Şimdi arayanım yok onu bırak aramak isteyipte aramaktan vazgeçenimde yok yani okadar yokluktayım. Şimdi herkes WhatsApp atıyor bir birine, onu geçtim bana WhatsApp atanda yok. Hep aynı insanlar, sıkıldım ya, bunaldım. Ruhum daraldı. Dur hikaye'ye başlamadan öne şunu söylim, dün Depresyon ile sinemaya gittik. "Bugün günlerden ne lan?" dedim, Haziran 24'ü dedi "Bugün 4 sene önce Aşk-ı Memnu'nun finaliydi" dedi. "Sen iyimisin arkadaş?" dedim "Yok yani DÖRT sene lan DÖRT? Kafayı yedin, bunalımdaysan söyle'de bilim yani" dedim. (Kendi kendine Aşk-ı memnu ile ne tür bir ilişkin var senin? Dört sene olmuş?)

Çarşı da yalnız başıma gezeyim dedim. Beni gezdiren yok, kolumdan tutupta "gel gidelim" diyen yok olduğundan dolayı kulaklıklarımı taktım, yürüyorum. Bi baktım aaaa, telefonum çaldı. Ağırıza arıyor. Tatile gideceğiz, gazlıyor beni. Nekadar heyecanlı olduğunu anlatıyor. Bende karşılıklı çarşı'da gezerken ise kulaklıklarımda bulunan mikrofon'dan cevap veriyorum hani yoramam kendimi. "Ya işte öyle de, bende çok heyecanlıyım, üçyüz beşyüz, üçyüz beşyüz, dımtıs dımtıs" derken ulan uzaktan (2 metre uzaktan) iki çocuk, çocuk diyorum bak bana bakıyorlar. Böyle durmuşlar, beni izliyorlar. Ya diyorum bunlar ciddi ciddi beni mi süzüyor yoksa bana mı öyle geliyor lan? Ay nasıl hareket etsem, nasıl dursam. Şöyle dursam daha mı sexsy görünüyorum, gülsemmi n'apsam lan diyorum. Baya baya içime içime girecekler yani okadar güzeliz. Dedim kesin numaramı soracaklar. Bende kendimi ona göre hazırlıyorum tabii. Çok yakışıklı olmasalar'da en azından süzüyorlar beni. Birileri'de güzelliğimin farkında dedim ki ulan çocuklardan biri "Bok kafa kafayı yedi lan"... "Olm burası Amsterdam, otu çeken kendi kendine konuşuyor" dedi. BOK KAFA? OT? BEN? Öyle mi lan? Demek kafayı yedim? BEN? Tamam ya sorun yok. Gittim çocukların yanına "Mikrofon o mikrofon" dedim "Senin arayanın yoksa ben nnn'aaapim arkadaş?" dedim, sonra iki çocuktan biri arkadaşına "Olm turist olarak sen kalk İstanbul'dan Amsterdam'a gel, kız sana yalnızlığı yüzüne vursun ajfgksgf" dedi. "DAŞŞAK MI GEÇİYON UMUT? O Aysel var ya abi kesin nuska yaptı bak ben sana yemin ediyorum" dedi. Ay dedim bu'da yalnızmış kesin Ayselin bir oyunu bu. Elbette seninle bir gün karşılaşacağız, sonra çocuklarımız olur. Birinin adını Ot koyarız diğerinin adını Mikrofon.

Turist olup başka bir ülkeye gelip orada bile yalnızlığın yüzüne vurulması çok bok bi durum bence. Ben almim.

Bir papatya çayı lütfen,
Şüheda Özyar


NOT: Yalnızlık iki kişiliktir. Bir ben, yine ben.

23 juni, 2014

Gizli saklı

Benden mi saklayacaksın la? Hadi la?

Benden? Söyle lan. Yalvarırım kim. Söyle lan söyle, yemin ederim bak kimseye söylemem. Valla. Yemin ederim. LAN VALLA DEDİM. Harbi oğlum bak. Biz insanlar bazen bir şeyi öğrenmek için dünyanın en saçma cümlelerini kurarız. SAFRA KESENİ ÖPEYİM SÖYLE LAN. Meraktan, yalvarmayı çok iyi beceren insanlarız. "Dalağımı da öpcen mi la, hadi la hadi? söylim ozaman".

Yalvarmayı aslına hiç sevmiyorum. Bazen bir olayı falza uzatmaman gerekiyor. Ya gel, ya git. Ya sev, ya da sevme. Ya beni bir ömür boyu mutlu et, ya da yokluğuna alışmam için bana biraz daha zaman ver. Ya bana değer ver, ya da bana zamanla değer vermeyeceğini bileyim. Gitmek için gelme mesela, kalmak için gel. Ama gideceksen yalvarmam, "Eminmisin?" diye sorarım. Gideceğine emin misin? Sana yalvarmam, sadece onay alırım.
Bizi iyi hissetiren insanlar tanıyoruz, daha doğrusu tanıdığımızı sanıyoruz, zaman sonra iyi hissettirmediklerini öğreniyoruz. Galiba bu da bizim sınavımız. Yani banyo ettikten sonra kendimi iyi hissediyorum ama iki gün sonra sende rahatsız oluyorsun hani "Lan bu kız da hiç mi banyo etmiyor," diye. Yani gizlimiz saklımız olmasın arkadaş. Daha bu sabah banyo ettik. Kokunu alanda gidiyor almayanda.

Lise dönemlerimde forumlarda takılırdım. Kendime kod isim koymuştum "bengüzelimsenden34_" diye. Geçende Yako bana mesaj atıyor "Lan senin şu dönemlerde ki bu isimler ne ayak?" diye. Bende kendimi anlamadım. Meğersem o kıytırı bıyıklı one kaş halime kendime çok sexsy diyebiliyormuşum, bak bak özgüvene bak. Sadece ben değil, lise dönemimde arkadaşlarım Yako, Girişim ve Damar'da hep forumlarda takılıyorduk, ailecek.

Neyse bilgisayarın arkasında dersteyiz. Yanımda Yako oturuyor, arkamda Girişim. Herhangi bir forum da takılıyoruz. Sırf o yazıştığım insanlar ile aramda ki konuşmaları görmesinler diye tuhaf hareketler sergiliyordum. Arkamdan teyzem gelip "BU NEEEEE? ALLAH SENİ KAHRETMESİN GIZ!" diyecek gibiydi. Neyse durduk yere Yako "Lan ne öyle cins cins hareketlerde bulunuyon, ne konuşuyon milletle?" dedi. Şu erkekler kızlardan meraklı. "Hiç olm, ne olacak"... "Hadi lan oradan, aç bakıcam," dedi. Açmadım, arkadan Girişim "Aşkım maşkım yazıyordu lan orda, biz ölelim valla" ... "ÇÜŞ YOK ARTIK, NE AŞKISI, VAR DA ÖLÜYODUN ZATEN" dedim ... "Hadi yalan de lan?" ... "Yalan," ... "Bok yalan," dedi. Biz millet olarak ruhmen bozuk insanlarız. "Nasılsın?"... "İyiyim ya"... "Bok iyi, biliyoz seni hoş" diyoruz. Şu bok kelimesinin huzurunu sen bile bana vermiyon lan göttirik. Neyse sonra Yako birden beni kenara itti. "N'APIYON YA?" dedim, "Bi mesajlarına bakim, kiminle ne yazışıyorsun," diye. "AL LAN BAK BAK, BOK VAR SANKİ" dediğim gibi çocuk onca mesajlardan birini açtı, lan açtığı mesajda karşı taraf "Beni hissediyormusun?" yazmış. YAAA HASSakjhdkfha. TÜM OYUNU BOZDUN YA. N'APCAM YANİ? Gelde bunu anlat şimdi? Gelde yanında ki öküze, çocuğa, erkeğe, adama anlat ki "Yok valla o öyle bir mesaj değil," diye. BENİ HİSSEDİYORMUSUN'da ne demek abicim? Ay o an Girişim ve Yako'nun yüzünde ki ekşimiş hali dünyalara bedel. Bana Yako bi baktı "Allah kolaylık versin Şüşü :)" dedi. Girişim "Senden beklemiyorduk :)" dedi. "Şimdi neden sakladığını daha iyi anladık :)" dediler. Ruhum daraldı. Utandım vallaha yanlış anladılar. Elin dram çocuğu gelmiş şiir yazmış, "Beni hissediyormusun?" demiş. ŞİİR? GÜNAH Bİ KERE. Hiç alakam bile yok aslında. Bende cevap olarak çocuğa "Hissetmiyorum lan terbiyesiz nipiçim konuşuyon!" demişim, bunlar onu görmediler işte. Salaklar ön yargınıza edeyim. Döndüm çocuklara "YAAA hiç sorma, ben böyle sanal alemde çok iyi hissediyorum karşımda ki insanı, yani sen ne anlarsan o," dedim. "TÖVBE ESTAĞFURULLAH TÖVBE TÖVBE YA" dediler "Dönersin işte öyle dinine imanına geri" dedim. Forumdan çıktım daha da kimseden bir şey gizlemedim.

Yazarken yanlış anlaşılma olabilir. Ama kimse "Beni hissediyormusun?" diye yazmaz abi hani BÜNYE alışık değil. "Anladın mı?" yaz. "Oldu mu?" yaz, "Gız içime bi bunaltı geldiii" yaz, o ne lan öyle "beni hissediyormusun?"... "OMO muyum ben? Yumoş ev kokusu muyum? Fön makinesi miyim lan ben? :) :) :) sçtrtma belnı :)) tmm? :)

Yanlış anlama beni,
Şüheda Özyar


NOT: Yanlış anladım değil, sen beni sadece istediğin gibi tanıdın.

18 juni, 2014

Sinek

Al ye, al çek kanımı al al ya

Uykum geldi derken kulağımın dibinde bir ses. Bir isyan. Bir haykırış. Bir "KAN YOOOGGH" bağırışı, sızısı, bir uçmalar, hava'da bir tripler. Odamda yapılan tiyatro gösterisi. Bi enteresan, bi depresyon, bi haller, bi tavırlar, bi duvara çarpmalar. Bende anlamıyorum işte bu sinekleri. Uç diye varsın sen. Trilyonca insanın arasından, odama giriyon sonra beni emiyon sonra kalkıp seni öldürüyom. Yazık değil mi şimdi sana ha? Öteki tarafta senin şu entrika olaylarından dolayı ben günahını çekeceğim. Al lan günahımı, ver ahımı, al ömrümü ver kanımı. Give my kan back.

Şimdi gece olunca insanın doğal olarak yataması gerekiyor. Çoğu insan "yoo valla ben yatmıyorum" der. Yani sen normal bir insan olmadığın için bu senin sorunun ama normal olarak gece olunca uyuman gerekiyor. Aslında bende pek uyuyamıyorum ya, konu bu değil. Uyumadan önce camı açarım, whatsapp'a 6734653487x girerim "Ulan hala mı mesaj yok" diye ki o mesaj hayatta gelmez yani. Sonra ınstagram'a bakarım kim yine bana saydırmış diye. Geçen fotoğrafımın altına biri "Kezban" yazmış. O kezban dedendir, ninendir, senin kanını emen sinektir ama ben değilimdir. Ne kezbanlığımı gördün artist? Neyse gece olunca telefonumun tuş kilitini açar kapatırım. Aç. Kapat. Aç. Kapat. Kırk kere yarın için kurmuş olduğum çalar saatimi "Harbiden kurdum mu lan?" düşüncesiyle bakarım. Kurmuşum. Facebook beni ilgilendirmez ama gece ya belki biri ekledi beni diye Facebooktan bakarım. Neyse WhatsApp'a bi girim. Anaa Ali bile mesaj atmamış. Uyumuştur o, neyse bende uyuyayım ozaman diyerekten telefonumu zorla, isyanla kenara koyarım. İki saniye sonra "Whatsapp kesin geldi ben bi bakayım" düşüncesiyle elimde telefon uyuya dalırım.

Sonra uyudum. Ulan gece yarısı uyandım. Şimdi gece yarısı uyanmak kadar korktuğum bir şey yoktur. Şu korku filimleri yokmu şu Exorcism. Gece 03:00 diye tutturdu, hep o saatte lanetlenmiş gibi uyanıyorum lan. Sonra bi sinek duydum, yanımda geziyor. Sanki ben gezi parkıyım lan. Nasılda uçuyor pezevenk. Uçuyor, uçuyor sabiha gökçene iniş yapacak sanki. Sanki kendisi Pegasus, Sabiha ile "ölümsüz konabilirsiniz" sözleşmesi imzaladı gibi. Nezaman Sabiha'ya insem hep Pegasus. HEP. Sonra uyanır gibi oldum, kulağımın dibinde ses duyuyorum, kolumu kaldırdım böyle sineği kovuyorum anladın. Böyle sineğin sesini duyuyorum, bende bi hareketler. Taekwondo birincisiymişim gibi hareketler. Sineği kulağımdan kovmalar. Dövmeler, tripler, osmanlı savaşına gider gibi hazırlıklar, bölmeler, dövüşmeler. Yemin ederim ben sinek olsam, biri beni böyle dövmeye kalksa "Sana mı kaldım lan. AL SANA. Ben gidiyorum" der camdan dışarı uçardım. Ama şu sinekler çıkacağım dışarı gideceğim buralardan diye trip atmaları var ya bir acayip. Cama vurup duruyor salak. Neyse bu sinek inat etmiş, illa bana sokacak. Ben kovuyorum, bu geliyor. Ben kovuyorum, bu yalvarıyor "ABİİ YALVARIRIRM SOKAYIM. N'OLUR KAN ÇEKİYOR, N'OLUR" dercesine. Bende dayanamadım, nekadar çok kulağıma vursam, nekadar çok kendimi dövsem, anca bana zarar lan. Sinek gitmedi. Ay ben bi sinir oldum. Kalktım ayağa, açtım lambayı "O SİNEK ÖLECEK!" dedim. Bi moralim bozuldu. Sineği aradım. "Nerdesin lan?" dedim. "Alo abi, sinyal kesildi" dedi. "Kapat lan kapat Ali'yi arayacaktım ben" dedim. Tabii böyle birşey olmadı. Sineği aradım yani, odamda aradım. Aldım elime Raid. Tam sıkacağım derken bi baktım yatağımın üzerinde imamın karısı gibi yayılmış. N'apıyor lan bu? Oh anasını ya keyife bak. Buldu komfort, kız kalktı ben yatayım dedin hea? Gittim baktım. İçine içine girdim. Ulan meğersem yataktan kalkarken öyle bir kalkmışım ki, galiba götüme sokacaktı, ezmişim onu. Bildiğin baya ezerek ölmüş. Yani o götümle gece gece ezersem anca sinek ezerim. Artık ağırlıktan mı, çokluktan mı, kokudan mı oldu orasını bilemem.

Bu dünyanın öteki tarafı da var:
Sinek: "O öldürdü beni! Dövdü dövdü öldürdü!"
Şüşü: "Ben mi lan?"
Sinek: "Evet ya sen!"
Şüşü: "Tüü senin Allah belanı vermesin! GÖTÜME SOKAN SEN, ÖLDÜN DİYE SUÇLU OLAN BEN?"
Sinek: "Öldüm lan oldüm ne diyon?" - DAHA ASLI'YI ARAYACAKTIM, SEVİYORUM DİYECEKTİM, ÖLDÜRDÜN BENİ KATİL!
Şüşü: "Lan mıy mıy numarası yapma zaten alt tarafı uçuyon gelmiş kanımı emiyon götüme konuyon sonra katil diyon. Allah affetsin seni ben gidiyom." (TÖVBE ESTAĞURULLAH YA)

Kanımı çeker,
ye beni şeker,
Şüheda Özyar


NOT: Sineklerin canına kıymayın, onlar da aşk acısı çekiyor.

16 juni, 2014

Gülmek

Ağızını kapatta gül

Herkes farklı güler. Biri sesli, biri sessiz, biri "içimden güldüm"... "nasıl yani"... "baya baya içimden yani... böbrek, ak ciğer, safra kesesi hepsinle bir" ... "Neyse sana iyi günler, hadi öptüm. Öptüm öptüm, haaadi hadi". Konu kapanır. İnsanlar çok farklı karakterlere sahiptir. Güldüğün zaman seni ya anlar, ya'da anlamazlar. Öküz gibi kendi şakana gülmek diye bir şey daha var. Herkes susar sen gülersin. Çünkü komik abi. Benim şakalarımın hepsi komik. Ben baya baya gülüyorum içli dışlı. Beni sevmeyen kendi başına gülmesin. Şimdi sen bunu okurken yanında kim var Allaasen? Kendi kendine gülüyon, biri görse "bunu'da kaybettik ya la" der. Telefonuna bakan gülüyor, bilgisayarın ekranına bakan sesli gülüyor.

Abi gülmek çok acayip bir şey. Herkes güldüğü zaman hormonları değişiyor. Ben gülen insanları çok seviyorum çünkü gülmeyi biliyorlar. Surati asık gezen insanları'da anlıyorum "Ulan bu dünya'da ne buluyorlar'da gülüyorlar valla anlamıyom. Hiç komik değil" diyip geçiyorlar. Hatta gülümsemek bir reflekstir. Ben güldüğümde karşımdaki de muhtemelen "Ulan bu niye gülüyor, beni'de güldürüyor" der. Bu yüzden gülmek hiçte kötü bir şey değil. Ben gülerim'de, sen güldüğünde bir başka işte...
Mesela en büyük örnek ben içime içime gülerim. Ağızımı açar eşek gibi gülerim. Sessiz ama. Beni tanıyan herkes "GÜLÜYOR ŞÜŞÜ GÜLÜYOR, şaka komikti yani, ses yok ondan söyliyeyim dedim". Sessiz gülerim. Niye bilmem ama böyle yıkılırım ama aile arası sesli gülerim "Ya bırak! Git içine kapan. Git sokul bir yere, bu ne ya. Gülmüyor ki. Gülse birşey demem. Anırıyor resmen arkadaş," diyor herkes. Ne suçum var yahu! ĞAĞAĞAĞAĞAĞA diye gülmüyoz ya.

Hatta biriyle yazıştığımız zaman çok farklı gülen insanlar var:
Normal insanlar: hahahaha
Anormal insanlar: Ay çok komikti vallaha yıkıldım, sesli güldüm: HAHAHAHAHAHA (sanki biz içimize kapanarak gülüyoz, biz böylede malız)
Depresyondayım: Ulan YIĞILDIM valla YERLERDEYİM: hkaşgdkgfadhkgfah
Sen ne ayaksın.: İnternette gördüm, valla artık böyle: ĞAĞAĞAĞAĞAĞA
Öküzler: Ha ya çok komikti: haha
Allahın odunu: Ndn bn h soylsne :) : h

Güldüğünü yazıp ama aslında gülmeyende var. O tam bir oyuncu! Seni alıyorum. Seni star yapmaya karar verdim. hahahaha yazıpta telefon başında hiç yüz ifadesinde ince bir çizgi bile değişmeyen insan, sen n'esin? Sen hangi kafadansın. Sen ne duygusuz bir insansın? Ne bozuk bir yapın var senin. Pintirikçi. İstisnacı. Fake people, you are fake oké?
Depresyon ile çarşıdan eve doğru yürüyoruz. Hava güzel olduğundan dolayı konu bende hep yalnızlık. Hava güzel olunca böyle insanın "Ay yanımda şimdi böyle biri olacaktı, valla tutacak kolumdan gel diyecek, koruyacak beni"... "Neyden koruyacak seni lan?"... "Yani ne bilim, güneşten"... "GÜNEŞ?" Yani sevgili olsun, taştan olsun, ama benimle olsun. "Taş?"... "Al sana taş arkadaş, çok zor değil yani"... "Bi dalga geçme ya, bi ha". Depresyon ile çok konu konuşuruz. Çoğunlukla geleceğimiz hakkında veya hayata dair başarmak istediklerimiz konusunda. Bazen ise ruh halimden veya yalnızlıktan, bunların hepsi'de yokluktan. Sınavım bok gibi geçtiği zaman Depresyona sorarım mesela "Lan senin sınavın nasıl geçti?"... "Hiç sorma, valla bok" dediğinde üzülmem, gülerim.
Çarşıda yürürken Depresyon ile tüm konuları konuşma özelliği var bende. Konudan konuya atlarım, gülerim'de. Bi o beni anlıyor galiba. Ben güldüğümde, o'da gülüyor, üzüldüğümde ise Bedirhan Gökçe dinletiyor. Ama Depresyon biraz duygusuzdur. Odun'dur ama Nesat Ertaş dinlemesini bilir. Neyse uzaktan bir grup çocuklar kestim. BUNLARI AYARLAMAM GEREKİYOR! dedim. Başladım gülmeye. "Ay gerçekten işte öyle, sonra böyle oldu" diye kuyturuk cümleler kurmaya başladım. Türkçem düzeldi. Çok düzgün Türkçe konuştum. Hatta güldüm. En güzel halimle gülmek istedim ki çocuklar bana baksın "Ay bu okadar çok güzel gülen kız kimdi?" diye ansınlar beni. Sessiz güldüm, havaya kaldırdım kafamı (şimdi bu gülüşü az bi hayal edin), gözlerimi kapattım, ağızımı açtım, böyle hiç ses yok ama ben bir Margot Robbie'yim derken birinden "Ağızını kappatta gül" dedi. Ay o hayal perest dünyam bi yıkıldı. Ağızımı kapatmam, kaşlarımı büzmem ile yanımdan geçen oğlanların "Kafaya bak" düşüncesi arasında tam 0,26 saniye vardı. "Kim dedi lan onu?" dedim. "Ben," dedi elin Recep İvediği oturmuş café'de beni ayarlamaya çalışıyor. "Bi kalk bi yerinden, bi spor yap, bi gül" dedim devam ettim.

Tren istasyona doğru yürüdüm "Biri bir şey desin diye canım çıksın, öküz gelmiş ağızını kapa'da gül diyor"... "Yok yani, bende ki bu şanssızlık tarihe kazık atar".. Hep o millet komik diye bana yolladıkları mesaja "hahaha" yazıpta gerçekten gülmediğim için bunların hepsi başıma geliyor. Bundan sonra hep gülüyorum. Senin şakan bok gibi olsa bile ben hunharca güleceğim. Belki bu kez Ali beni arar ashdgaghsfjkagh

ĞAĞAĞAĞAĞAĞAĞAĞA,
Şüheda Özyar

NOT: Gülmek terapi gibidir, sana çok yakışıyor.

Depresyon ile aynı dersten büte kaldığımızı öğrenince biz:

13 juni, 2014

Takip et

Senin tribin kime?

"Olm onu takip et," ... "Kimi?" ... "Onu lan onu"... "Olm kimi lan?"... "Lan onu onu"... "Yok. Problemlisin sen. Sende bir ağırıza var canım ben biliyorum. Hepsinide ben çekiyorum". Bazen dünyanın en sorunlu insanlarını ben çekiyorum diye sanıyorum. Nerede öküz var beni buluyor. Koleksiyon yapsam "Öküz müzesi" diye yok satardım biletlerimi. Nerede dram insan var hepsi beni buluyor, hepsi ama. Bi depresyon, bi sıkıntı, bi bunalım, sanki hepsinde "Ay hepimiz Şüşü'yü bulalım, normal insan bulmasın onu, hep biz bulalım," düşüncesi. YAW Bİ GİT Bİ GİT. Bİ NORMAL İNSAN GELSİN GÖRSÜN BENİ.

Bir insanı takip etmek, ona en azından ufacıktan değer verdiğini göstermek gibi birşeydir. Bunu sen okuyorsan, en azından okumaya değer verdiğin içindir belkide, bu yüzden sana teşekkür ederim. Ama araba sürerken birini takip etmek gibi zor bir iş var. Survivor gibi. Turabi'yi çözmek gibi bir şey. "Abi beni takip et" dersin, basar gaza gider ardından "Lan nerede bunlar?" diyerekten yol kenarında beklersin. Bi dur bi, bi yavaş git. Hangi hızına yetişeceğim ben senin? Motormuyum ben? Arabanın eksoz gazımıyım? Diesel miyim? Benzinim lan benzin. Bi insaf, bi merhamet. Şimdi üç senedir ehliyetim var'da, kimse benim yanımda oturmak istemez. Binen bir şey demiyor'da, araba'dan inen "N'İPİÇİM SÜRÜYON LAN ŞEN?" der. Veya henüz arabama binmeyen Master araya girip "Binme." der. "Binme binme. I ı. Binme, ölürsün. Valla billa ölürsün. Ben yaşıyorum ama ruhum ölmüş yani bakma bana," diyerekten milleti pompalıyor. Ne günahım var benim?

Tez evlendi. Düğünden bir bok anlamadım. Bi ayaklarımın altı ağırdı ona yanarım. "Kesin birini ayar çekerim," dedim. Biri uzaktan sadece baktı baktı baktı, en sonunda gitti. Ben tam bakımlık bir insanım. Bugüne kadar herkes baktı. Anlımda "Bakılır" diye bir yazı yazıyor galiba, gelen geçen bakıyor, sonra gidiyor. Neyse düğünde, elbisem yırtıldı, elbiseme su döküldü, yok bilmem omuzları söküldü, saç söndü, ayaklarım şişti. Olay tam dram. Ama bi kına vardı. O kınada var ya. Ben tam bir Elidor kızı. Ben tam bir reklamlardan fırlamış red carpet bebeği. Ben tam bir "O may Lord what is this!" kızıyım, ben tam bir "NEREDE LAN BU SAÇ SPRAY'I, SIK SIK VALLA SÖNMESİN" Fatma modu.

Neyse düğünün sonunu geldi. "SELFİE LAN SELFİE" diye bağırıyorum. Gelin'de ablam yani. İnsan koşar yanıma gelir bir okşar beni sever hani. "SELFİE OLM, KUZENLER NEREDE" diye bağırıp çağırdığım anlarımı hatırlıyorum. Canım çıktı o selfie için, bir'de baktım telefon "Hafıza dolu" diyor. TABİİ CANIM. O hafıza illa dolacak. Bende beyin olmadığına inanıyorum'da sen neyin tribini atıyon lan telefon? Elektronik eşşağ'sın yani, trip senin neyine? Herneyse çekildik, bindik arabalara eve gidiyoruz. Gece saat 3. Arabada beş kişiyiz. Diva teyzemin arabasına bindim, o yan koltukta. Arabayı süren Adnan Şenses dedem (DEDE). Gece saat 3. Adamın uykusu gelir, adam uyur falan gibi senaryolar kurdum beynimde. Diva teyzem'de assolist gibi. Bir ara gözlerim gitti böyle uyur gibi oluyor gibiydim. Hani yola'da dikkat etmek istiyorum. Diva'da bi konuştu bi konuştu ama birden bizim mahalleye doğru Assolist teyzem "ÖNDE Kİ ARABAYI TAKİP ETSENE!" diye bağırdı böyle. Birden ama. Sabah 4'e geliyor, bu neyin sesi diye uyandım korkudan. Korktum yani. Bu nedir arkadaş. Sonra gözlerimi açtım. Yola bi bakayım dedim. Ulan yolda araba YOK. Teyzem bi bağırıyor yani "ARABAYI TAKİP ET!!". Lan diyorum uyukluyormuyum. n'apıyorum, kafayı mı yiyorum. Kapattım açtım gözlerimi, vallaha billaha araba YOK. İn çin top oynuyor. Bana bi gülme bastı. Ulan Adnan Şenses'e yazık. Gelmiş 85 yasına sabah olmuş 4, hala Diva'nın yolda olmayan ama olması gereken arabayı takip et diyen söylentisini çekiyor. AYY dedim. "ULAN TEYZE"... "YOLDA ARABA YOK, HANGİ ARABAYI TAKİP ETSİN ALLAHINI" dedim. "Kız vardı araba," dedi. "Uykun geldi uykun," dedim. Tüm yol boyunca gülmekten uyuyamadım.

Bu adamlar hep biz kadınların dırdırını, saçmalıklarını, triplerini çekiyor. "Bizi anlayın" diyoruz. Erkekler/adamlar hep bizi anlamasını istiyoruz. Biz ne tuhaf insanlarız. Tabii beni anlayacaksın lan. Bunu başka yolu yok. Arabayı takip et dersem edeceksin! Araba olmasa bile ben haklıyım. Dümdüz yolu takip edeceksin. Biz kadınlar hep trip atarız. "Offf, ALİ BENİ HALA ARAMADI YAAAAAAA"... "Kızım Ali kim?"... "YA ALİ DİYE BİRİ YOK İŞTE, AMA OLSUN ARASIN" *404 error not found*

Benim tribim şekil,
kenardan çekil,
Şüheda Özyar


NOT: Bir şeyin hayalini kurabildiğin sürece herzaman bir adım öndesin.

11 juni, 2014

Bazen

Hava uyumak için çok sıcak

Bence yarım kalanlar, yarınlar kadar güzeldir.
Yarım kalan hikayelerin hepsi, dün.

Bazen dünyada'ki sorunları düşünmeden kendi sorunlarımızın hayatın en büyük sorunlarıymış gibi geliyor. Beni sevmiyor, dediğim gün hayatın en büyük sorunu buydu. Veya gittiğin gün, mesela bugüne bakılırsa, dünler. Geleceğe bakarsak, yarınlar. Mutlu olduğumuz zaman, hayat bize çok güzel geliyor. Yani hayat bana çok güzel geliyor. Üzülecek birşey bulamıyor, çok şükür bugün için diyorum, dün olmadan. Sen daha bugün gitmeden. Diyorum ya, bazen herşey çok farklı gelebiliyor insana. Hayat sana yarını göstermez, ama dünü hatırlatır. Dününü bilir, yarına umut edersin.

Küçükken insanlar "Öp bakalım"... "Afferin, şimdi buradan"... dediklerini bilirim. Tek tek tüm teyze, amcaları operdim. Tanıyıp tanımadığım herkesin yanağına bir papatya kondururdum. İyi insan mısın, kötü mü bilmiyorum ama yüzün gülüyor. Yanağına vereceğim o küçük öpücük seni bukadar çok mutlu edeceğini bilseydim, galiba hiç büyümek istemezdim. Öperdim. Bazen insanlara gereken tek şey masum bir öpücük. Dün gibi, bir zamanlar gibi.

Bazen aklıma çok şey geliyor aniden. Şey, adını koyamadığım bir çok olaylardan ibarettir. İnsanları tanıyor, sonra hepsi dün oluyorlar. Dünüm olacaksan, bugün neden buradasın? Dünüm olacaksan, bugünüm olma. Yarınlarım ol. Haftaya ol, yılım ol... veya bir papatyanın sonsuz yaprakları gibi. Ömrüm ol demiyorum, çünkü yarın burada olacağımı kim söylüyor? Bugün yoksun, belki büyük bir nedeni vardır yokluğun. Belkide seninle tanışmam gerekiyormuş, yarını bilmem için. Bazen en masum şeyleri özleriz. Günaydın mesajları gibi mesela. Veya geceleri olunca "Yazsın," diye düşüncelerimizi. Keşke herşey o öpücük kadar yakın kalsaydı bize. "Öpermisin?"... "Şimdi buradan, bir tane daha,"... ve mutlu olsaydık. Bazen herkes bir gece kadar çağresiz kalıyor. Gökyüzünde ki ay gibi kendimizi hissediyoruz. Bir ay bir insanı nekadar çok düşündürebilir? Bir insan dünü nekadar çok özletebilir?

Eseri olan çok insan var. Herkesin hikayesini yazsam, herkes "Sevdik," der. Herkesin bir "sevdik" diye eseri vardır.
Şu ki bazen kenara çekilmeyi çok istiyorum. Otursam'da bir saniye dün değilde bugün gelse aklıma. Beni bugün gibi sevsen? Bugün gelsen yanıma. Bugün görsem seni. Bugün, dünüm olmasan ve dünlerimi hep yarınlarımı yapsan? Hayal kurmak kadar güzel birşey yoktur bu hayatta, orada herşey istediğim gibi gidiyor. Orada hep sen varsın, gittiğini henüz görmedim. Orada hep bugün, dün olmasını asla istemedim.

Bu bir gerçek ki, bugün yanıma gelsen. Ben büyüdüm derim.
Dün yanıma gelseydin, gel derdim. Bugün "kal" demem için yeterince dünlerim oldun.

Bak yine uyuyamıyorum. Aklıma bazen böyle saçma şeyler geldiğinden değil. Hava sıcak. Bir kerede nedenim sen olma, önemseme kendini bukadar. Hava daha önemli benim için. Güneş varsa, mutluyum. Yağmur yağsa, sadece sevdik.

Hava sıcak, uyuyamıyorum.
Öpermisin?
Bir'de buradan?
Şüheda Özyar


NOT: Sen çok "bazen"si".

09 juni, 2014

Tarih

Aaa öyle mi

Tarih dersini neden gördüğümüzü hiç anlamadım bugüne kadar. Ben dün yaptığımı unuttuğum için 1000 sene önceki olaya hayret ediyorum. "Hocam dün ne yaptım dün dün?", bunun kanıtına varsam tüm tarih dersleri daha'da hoşuma giderdi diye düşünüyorum. Hatta Hollanda'nın tarihinden genellikle bana ne? Yani tarihi yok, bana ne? Suyun üzerinden ülke görünmüş, bundan bana ne? adamlar TARİH VAR! YAZIN! demiş, bizleri sınava sokmuş, düşük not aldım, bundan sana ne? İlgimi çekmeyen her birşeyden düşük not alırım. Galiba okul ilgimi çekmiyor, tüm sınavlardan büte kaldım.

Tarih ilgimi çektiği sürece aklımda kalır. Çekmediği sürece sallarım. Adamlar 500 yılında ne olmuş? diye sorsalar, o yıl 500 olmuş derim. Umrumda olmayan çok tarih var, umrumda olmayan ise çok insan. Tarihe göre hayatımda çok tanıdığım insanlar var, ama hepsini hatırlamam. Yani hatırlamayı hak edecek insanlar olmadıkları için, hatırlamadan evvel unuturum. Tıpkı öğretmenler bizlere tarihi öğrettikleri gibi. Tabii ki tarihi bilmemiz gerekiyor. Ama üstünden geçin, hani "Bu tarihte ikinci dünya savaşı oldu, şurda bitti, şurada sen doğdun, burada okula başladın, haa geçen yaz sevgilinden ayrıldın" deseler herşey çok daha kolay olacaktı galiba. Benim tarihim, hep sen.

Yani şu ki, okulda tarih derslerine girdiğimi hatırlıyorum ama dinlediğimi hatırlamıyorum. Adamlar nasıl altın bulduklarında "Vay anasını satim, ulan ben tarlayı kazsam bile bana bildiğin taş çıkar lan, adamlar altın kazıyor" dediğimi hatırlıyorum. Bir kere gaza geldim, bizim evin bahçesini gezdim, bir yere kondum "Burayı kazacağım" dedim. Yemin ederim iki gün kazdım, böyle derin derinden. Toprağın içinden bir tabak buldum. Hemen "Kaç para tutar lan bu?" diye düşündüm. Üfledim püfledim, yıkadım tabağı "Allahalla bu aynı bizim evde ki takım tabağı gibi lan" dedim. Anneme koştum "ANNEAAĞH, BAK NE BULDUM!" dedim, "Nerden buldun onu, bende diyorum ki bu tabaklar nereye gidiyor" dedi. Toprağın içinden bizim ev tabağı çıktı. Ne iştir arkadaş bende anlamadım. Evren benimle dalga geçiyor ya hayırlısı.

Tez'in düğününü için Almanya'dan kuzenlerim geldi. İki kelimelerinden biri "Jaa, das, mas, nein, doch" oldukları için bi bunları anladım, diğerlerini çözemedim. (Düğün gününü sonra anlatırım). Şimdi bunlar onca yol gelmiş, gezdirmeside bizden. Aldım kuzenlerimi düğünden bir gün sonra Amsterdam'a gittik. Tabanlarım ağırıyor bu arada, kaç cm topuk giyindim düğünde sırf boyum uzun olsun diye çektiğim bu işkence tarihe kazılır. Düğün için onca süslendik hiç mi, hiç mi bir insan, bir Allahın kulu yanıma gelipte "Saçını tara, beni ara" diyen kimsem olmadı.
Neyse kuzenlerimi gezdiriyorum Master ile, ama gezdirirken tarihi anlatan kimse olmadı. Biri bunlara Amsterdamın tarihini anlatmalı, dedim. Ama kim? Ben dün ne yemiştim lan? Allahalla. Dün neydi? Neydi dün ya? Ha dün dündü. Neyse boşver'de. Ulan yıllarca burada yaşıyorum, bi şu dam'da ki saraya girmedim. Ne işe yarıyor acaba. Neyse yanından geçmek daha güzel (avuntuya gel).
"Ya Şüşü bu ne?" diye sorduklarında, "Bina, taştan"... ? ... Böyle cevapsız kalmak herşeyden kötü. Tamam be dedim. Artık atsamda herkes inanır. Kim ne bilecek, onca tarihi unutsakta yalanı tutturmayı biliriz dedim. Amsterdam merkezin tren istasyonuna doğru gittik. İstasyonun üzerinde bir bayrak gördüm, altın kaplama, böyle sallanmıyor, galiba rüzgar nerden geliyorsa oraya doğru bu'da dönüyor. Kuzenlerime "Şu yukarıda ki bayrağı görüyormusunuz?" dedim, elimle gösterdim. "Evet," dediler, "Hah işte o Hollanda'nın ilk sallanmayan altın bayrağı" dedim. NASILDA ATTIM, NASIL. Kuzenlerim "Aaaa gerçekten mi? vay nekadar güzelmiş," dediler. "Bende tanıştırayım, yılın en büyük malıyım, inandım" dedi biri yanımdan es geçti. Bana bi gülme bastı. Hiç beklemedim. Arkasından seslendim "EN AZINDAN YILIN MALINI BİLİYOZ ŞİMDİ" dedim hafiften sallandım, (ben değilmişim yarappim çok şükür Allahım, çok mutluyum şimdi çok şükür). Gitti öyle. Napcan.

"Attın mı?" dedi kuzenlerim. "Lan tabii atacam, ne bilim ne bayrağı, niye sallanmıyor onuda anlamadım," dedim. Ama bir kişi eksik, bi baktım Master gülmekten yıkılıyor. Yanımda geldi "Ulan Şüşü abla vallaha hiç gülesim yoktu, hadi bayrağı anladıkta o sallanmayan olayı ne onu anlamadım" dedi. "Diyorum ya, bende tarihi anlamıyorum. Hadi sevdin onu anlıyorumda, niye aldatıyon onu anlamıyoz."

Bu iş yine aşka döndü,
Seni tarihe gömdü,
Şüheda Özyar


NOT: Hatırlamayı, unuttuklarımdan sonra öğrendim.

06 juni, 2014

Şifre

O şifre girme diye var

Telefonuma şifre koysam bile, o telefona girmek için can veren insanlar var. Can veriyor böyle yürekleri kopuyor ŞİFREEAAĞH diye. Şifre ellerine geçsin diye tüm hareketleri yapıyorlar. Biri burnum diğeri parmaklarımla dalga geçiyor. Şifre koyduk diye sevgilimin var olduğunu sanıyorlar, oysa bilmiyorlar ki o telefonda benim ne tür rezil olabileceğim fotoğraflar var. Biri şu telefonu bulsa, içinde ki fotoğrafları yaysa çok rezil olurum galiba. İşte bu yüzden o şifre var. Sen sor diye yok o şifre. Benim için o, benim.

Şimdi biz her zaman her şeye bir şifre koyarız. Birini sevmeyiz ona takma isim koyarız. Mesela Fatma'ya "Allanı şu Keko'ya bak tip tip geliyor yine" derim mesela. Sonra herzaman telefonuma şifre koyarım. Her şifreyi unuturumda bir telefonda ki şifreyi unutmam. Mesela bende herkesin şifresini aslında çok merak ederim. İnsanlar ne sakladığını, insanların ne düşündüğünü. Telefonumu bir saniye bile bulamazsam "NEREDE LAN BU TELEFON? DAHA DEMİN ELİMDEYDİ" ... "elinde ya öküz," der biri, beni uyandırır. Telefonum kaybolacak diyerekten değil. O telefonun içinde neler var bir bilsen, ah bi bilsen beni bilmemezlikten gelmesen, söylesen, bilsen, okusan, yazsan, çizsen (hava güzel ne dediğimi bilmiyorum).

Lise'de Ergo diye bir arkadaşımın üç yıllık bir ilişkisi vardı. Kız kapalı bir kızdı, çokta güzel ama. Neyse bizim Ergo dünya yakışıklısı, şansızlığıma'da bu Ergo benim doğum günümde bu kıza çıkma teklifi etti. Yani her yerde 1010 tarihi geçiyordu. Nedir bu arkadaş dedim. Benim doğum günümde millet sevgilisiyle geziyor ben ise bana mesaj gelsin diye telefonumu izliyorum. Nerede bu adalet diyorum, adalet gidiyor başka birşey geliyor. AMA şu ki bu Ergo başka kızlarada bakmıyor değildi. Yani onun sayesinde kimseyede güvenemiyorum aslında. Üç yıllık bir ilişkisi var, ardından başka kızlarla konuşuyordu. Neyse dedim, bana ne.
Bir dönem benim şifre bulma hastalığım tutmuştu. Herkesin şifresini bulmam gerekiyordu. Bazen birinin MSN'ine girebilmem için kaç kere şifre denedim, çoğu zamanda girdim. Adam Aksaraydan geliyor, şifresi ise aksaray68. Şifreyi girdiğim zaman ise bende ki mutluluk kimsede yoktu. Neyse gün geldi Sina'ya "Kızım Ergo'nun telefonuna girmem gerek" dedim. Yapma, etme Şüşü, günah lan, gizlisi saklısı vardır, ayıp dedi ama dinlemedim. Gireceğim dedim. O şifre bozulacak. Dersteyiz Ergo bana "Ben az dışarı çıkıyorum" dedi. Telefonunu sınıfta unuttu. Şaşırdım tabii. Gittim tam tipik kız klasiği hareketleri, aldım telefonu koştum tuvaletlere. Allahım bir suç işliyorum ama sen affet dedim. Şifresi vardı, "Kesin 1010'dur" dedim. Vallaha billaha girdi. Neyse mutlu oldum. Direk mesajlara girdim. "Ayyy kızla en son iki gün önce konuşmuş lan bu, ne ara bozuldular" dedim, orada bir salsa yaptım. Kızla arası bozulmuş, Ergo bana kaldı mutluluğu. Neyse sonra fotoğraflara girdim, "YUUUUHHHH" dedim sesli bir şekilde. "AYY İĞRENÇÇ"... "ÇÜŞ LAN HANİ BU KAPALIYDI?"... "OHÁ BENDEN SEXSY LAN BU"... "ALLAHINI ADRİANA LİMA HALT ETMİŞ" dedim. Şaşırdım yani gördüklerime. Ergo'nun çıktığı kızın fotoğraflarını gördüm telefonunda. Donlu monlu, böyle dudakları zaten güzelde, dolduruşa gel. Saçlar uzun. Göt desen, sanki silikon. Pilates yapsam böyle gelişmez. Kızda ki fizik beni es geçerdi. Saçları nekadar güzelmiş lan dedim. Bende erkek olsam bende saklarım yani böyle fotoğraflar. Ama ondan sonra bi moralim bozuldu. Bi sinirlendim. Ulan bu ne dedim. Gittim derse geri. Telefonu olduğu gibi yerine koydum. Aradan bir dakika geçemedi Ergo girdi sınıfa "Ay telefonumu unuttum," dedi. "UTAN UTAN!" dedim böyle elimi gösterdim. "N'oluyo lan sana yine bi tripler bi haller," dedi. "Triplerim şekil, kenardan çekil" dedim. "Laz." dedi, küfür etti, telefonunu aldı çekti gitti.

Şifreyi boşuna koymayan insanlar varmış.
Annem'e göre telefonuma şifre koyduğum günden beri sevgilim var. Neyse, en azından onun gözünde yalnız değiliz.

Şifremi değiştirsem,
Adı aşk olsun derim,
Şüheda Özyar


NOT: Bir insanı anlamak için şifre'yi kırmak gerek.

04 juni, 2014

Dil

Heyecanlanıyorum n'apim?

Yıllardır ingilizce dil dersi gördüm. Adam bana "how are you?" dese bende bi heyecan. Bi korku. Bi panik bi atak, sanki adam matematik sorusu soruyor, "Annemde çok öpüyor evet" der geçerim. Yok yani sen kim oluyorsunda benimle ingilizce konuşuyorsun. Benimle Türkçe konuşman gerekiyor. İngilizce konuşuldumu heyecan basıyor, dayanamıyorum geriliyorum. "Seni seviyorum" dese biri bukadar heyecanlanmam galiba, veya heyecanlanırmıyım? Diyen yok, bu yüzden galiba heyecanlanmam (yokluğun dibini vurdu).

Dil çok önemlidir. Evde ki ahali küçüklüğümden beri "DİL BİLECEKSİN DİL!" diyorlar. Annemin anlatışına göre dedem zamanında askere gitmiş ÇİNCE dedemi öldüreceklerini söylemiş, dedem'de çince'yi çözmüş, anlamış kaçmış gitmiş. Gelde bu hikayeye inan. Yani belki doğru'da, ne yani? Ben daha ingilizceyi çözemedim, ucundan bana ÇİNCE ÖĞREN ÇİNCE mi demek istedi anlamadım. Neyse ki dil gerçekten çok önemli. Dil'i bilmen ile yetmiyor. Mesela bunu okuyan herkes Türkçe'yi bilir. Bazısı sadece okur ama konuşamaz, bazıları ise ikisinide bilir. Bazıları bildiği halde arkadaşına "Ya kızım çok ayıp" demez "LAN SALAĞ YEMİN EDERİM YA" der. Salak K harfi ile yazıldığı halde SALAG deriz. Çok samimi geliyor. Hayvanat bahçesine gitsek "Aaa buna bakarmısın, çok güzel!" demeyiz, "LAN AHMET, AYNI SEN LAN AYNI" deriz. Maymunun burnunu, en samimi olduğum arkadaşa benzetirim veya hayatı boyunca aynı yerde yüzen balığı, kankama benzetirim "Olm şu balık aynı sen, monotonluğun dibini vuruyor" derim. Böylede samimi insanlarız.

Tabii ki Türkçe'yi aslında Türkçe gibi konuşmamız gerekiyor. Ne ara bozulduk bende anlamadım. Ama isterdim, çok kitap okurum, çok söz dinlerim ama ben yinede "Geliyorum," değil "geliyom lan" derim. Düzgün kullanmayı sürdürseydim en başından, belkide çoğu insana en güzel örneği vermiş olurdum. Belki?

Turist olup bir ülkeye gelirken ingilizce dilin cepte olması gerekiyor. Yani bilmediğin bir ülkeye geldiğin zaman "TUVALET NERDE? TU-VA-LET?" diye kendimi rezil edeceğime, adamın tekine "Where is the toilet?" diye sorar, havama hava katarım. Ama bazen ingilizce bilen turistler beni buldukları zaman, geriliyorum. Lan bu 8 senedir gördüğüm ingilizce dersleri nereye gidiyor? NEREDE LAN BU "I, HE/SHE/IT'ler İTLER NEREDE İTLER ALLAH BELASINI VERSİNLER? Yutkunuyorum. Kekeme oluyorum. Evlenme teklifi alıyor gibi hissediyorum kendimi. "Where is the metro?" ... "arkanda!" ... ay, dur, arkanda?? arkanda neydi lan ingizlice'de? Allahalla. Turn round? Back you? You back? SIRT SIRT? YOUR BEL? Belin kıldan ince? Lan bırak. "I DON'T KNOW" de gitsin ya. Gelmiş bana metro'yu soruyor. E DÖN ARKANI. ONU'DA MI BEN SÖYLİYECEM?

Çarşı'da yürüyorum, böyle havalı havalı. Bitch please, Amsterdam is mine, west-side, east-side, kuzey-güney-side. Yanıma aldım Depresyonu. İkimizin havasından geçinmiyor dedik dam'da oturduk. Böyle biriyle göz göze gelmeyi'de sevmiyorum. Neyse ki dam'da yakışıklı çocuk keserken bir amca'yla göz göze geldim. "Ulan şansıma tükürsem, bu adamla beraber bana geri gelir," dedim Depresyon'a, adam'da bildiğin bana doğru geldi. "Excuse me," dedi. Abi başlama ya bu cümleyle. EXCUSE ME NEDİR YA. "Yes," dedim. Depresyon orada "Yes diyilir mi Allanı. Yes yani". Gülemedim. Adamı dinledim. "Do you know where Rembrandtsplein is?" diye sordu. Ay heyecanlandım birden. Biliyorum! Biliyordum! Buradan left, sonra düz, karşına çıkıyor zaten. Yani sadece sol, sonra düm düz. Tamam dedim ben bunu yapabilirim. Beynimde matematik sorusu çözer gibi hissettim. Baktım adama. Gözüne girecektim. Evet çıkacaktı ağızımdan. Ellerimin avuçları terledi. Söyleyecektim. Buradan sol, sonra düm düz diyecektim! Kollarımı sıvadım. Dudaklarımı yaladım ki cümleler tam tamamına çıksın diye. Alt tarafı bir left, sonra right right right galiba'da neyse düz işte. Olacak bu iş derken, adama bi baktım "YEAAS!!!" diye bağırdım. Bağırmışım, ulan hiç haberim yok. Dam meydanın ortasında heyecandan YES! diyen ilk ben.

"Evlilik teklifi etti'de ben mi anlamadım lan?" diye sordu Depresyon sonradan. "Ulan senin ingilizcen benden beter anasını satim" dedim, "Evlenme teklifi etse bile NO derim yani. Okadarınıda biliyoz" dedim. Ardından Depresyon eve gidene kadar söylendi "Lan boku bokuna yıllardır ingilizce dersi görüyoz iyi mi. Adam adres soru, biz sadece YES diyoz. Hayatın kayışına gel"...

Dil bilmesende olur,
Ben seni her dilde seviyorum,
Şüheda Özyar


NOT: Sözler dil'den daha çok acıtır canını.